Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Stirner'in Bireyi ve Biricik Benden Daha Önemli Olmayan Bir Liberalizm

Aşağa gitmek

Stirner'in Bireyi ve Biricik Benden Daha Önemli Olmayan Bir Liberalizm Empty Stirner'in Bireyi ve Biricik Benden Daha Önemli Olmayan Bir Liberalizm

Mesaj tarafından JulSezar 21.07.10 13:25



Liberalizm kendisini meydana getiren özellikleri ön plana çıkarmaktan çok hoşlanır. Liberalizm kendini ifade ederken, fikirlerini öne sürmekten ziyade diğer ideolojilere karşı haklılığını savunur. Bunun birinci sebebi, liberal fikirlerin rasyonel, doğal, gerçek, somut, denenmiş ve eleştirel olmasından ötürüdür. İkinci sebep ise, liberal fikirlerin, kendisini yenilemeye hazır ve diğer fikirlerle rekabete girecek kadar korkusuz olmasından dolayıdır. Bu liberalizmin alamet-i farikasıdır.

Bu makalenin amacı, liberalizmi; fikirlerini, felsefesini, siyasetini ve ahlakını göz önüne alarak Max Stirner’in radikal bireyci eleştirisiyle anlamlandırmaktır. Ama bu anlamlandırmanın bir adım ötesi liberal düşünceyi güçlü kılmak olmayacaktır. Makalenin konusu, Max Stirner’in süzgecinde liberal düşünceye kazandırdığı hiçbir şey olmamasının yanında kaybettirdiği bir şey de olmamasıdır. Max Stirner’in amacı liberalizmi yenilgiye uğratmak yada imha etmek değildir. Stirner, John Gray gibi liberalizmin mezarına yazı da yazmaz, arkasından ağıt da tutmaz. Çünkü, Max Stirner’e göre tek gerçek, tek hatırlayan, tek yaşayan, tek hisseden ve tek anlamlandıran şeyin Ego olduğu gerçeğini bütün bireylere hatırlatmasıdır. Eğer bir ölü varsa o sadece Ben yada Sen olabilir, eğer bir mezar varsa o mezar Ben’im yada Sen’indir, der ve ekler “Liberalizm, senin kafanda yarattığın bir şeydir, bir sabittir. Yaşayan yada ölen, gelişen yada çöken Ego dur, liberalizm değil…

Max Stirner'i anlamak için yaşıyor olmak yeterlidir. Stirner'in düşünce sistematiğinde somuta ve tutarlığa aşırı vurgusundan dolayı okuyucu biraz ürkebilir, ama, Stirner okuyucuyu asla şaşırtmaz, soyut kelimeler kullanmaz, sabit fikirlerden bahsetmez ve sadece gerçeğin aranmasında ısrar eder. Stirner’e göre işin aslı ve tüm sebep; bütün acıları, sevinçleri, özgürlüğü, refahı, barışı ve mutluluğu hisseden yada kaybeden bireyde aranmalıdır. Fakat bu birey, liberallerin bildiği gibi bir birey değildir. Stiner’in deyimiyle; sadece ‘benimle başlayan gerçeğin, benimle sonlandığı ve var olduğu biricikte‘ bulunan bireydir. Neticede Max Stirner’in giriştiği iş, liberal bireyciliği mantıksal sorgulamadan geçirdikten sonra liberal bireyciliği düzeltmek ve değiştirmek değil, yalnız bireyi yani biriciği herhangi bir ön-sıfattan arındırmaktır. Çünkü, Stirner’e göre liberal birey, anarşist birey, dindar birey, mutlu birey yada özgür birey olmaz. Birey, başlı başına bir şeydir, başka bir tamlama veya sıfat kabul etmez. Birey’in amacı kendisi olmak değildir, birey zaten biriciktir. Ben’in yapmayacağı şey, kendisine kendisinden daha büyük amaçlar edinmesidir. İşte, liberalizmin yanıldığı nokta kısaca budur. Liberalizm bir ideoloji olarak baştan, bireyden büyük bir amaçtır. Liberalizm böylece bir büyük anlatı olarak, bireyi bütünü oluşturan parça olarak gördüğünden zaten tarihin sonunu getirmiştir. Ama Stirner’in bakış açısıyla kendisini oluşturan parçalardan daha büyük görerek kendi sonunu ve tarihini.



BEN YOKSAM SEN YOKSUN / BEN YOKSAM HİÇ KİMSE YOK

Stirner, bireyi, cisimleştirilmiş beden olarak görür. Bireyin özü, ruhu ve ideası yoktur. Birey cismani olarak etten, kemikten ve kandan meydana gelen fizyolojik bir varlıktır. Stirner’in kabul etmediği nokta; bireyin, soyut ve ideal düşünceler karşısında yegane gerçek olan kendisinden uzaklaşmış olmasıdır. Örnekse, ölen insandır. Yok olan bireyin eti ve kanıdır. Aklı, ruhu ve amacı değil. Çünkü, var olan yalnızca bireydir, onun kendisinden türeyen şeyler yada kendi kafasında oluşturduğu soyutlamalar değil. Böylece, Stirner, bireyi fizyolojik bir varlığa indirgemez, zaten, birey fizyolojik-olandır, görüşünü dile getirir.

Stirner’in en önemli Liberal eleştirisi; insan doğası hakkındadır. Liberalizme göre insan doğası, bütün insanlara eşit derecede dağıtılmış, verilmiş yada doğuştan var olan bir şey olarak görmesidir. Liberalizm, insan doğasını değişmez, gelişmez yada eksilmez bir şey olarak farz ederek, Ben’in egosunu diğer Ben’lerle eşitler. Yetenekleri ve ekonomik kazanımları insanın kişisel şansı ve becerisi olarak kabul eden bir ideoloji, Ego söz konusu olduğunda nasıl olurda bir bireyi kendi hemcinsine eşit olarak görebilir, Stirner’in kabul etmediği şey aslen budur.

Liberalizm; insanı, otantik, farklı ve özel olarak saymaz. Liberalizm vurguyu çeşitlilik ve çoğulculuk üzerine koyarken her insanın parmak izindeki gibi biricik ve tek olduğunu bildiği halde neden Ego’yu yani Ben’i insan adı altında eşitlemeye kalkar? Çünkü, Liberalizmde diğer akımlar gibi sabit fikirlerle kurulmuştur. Bireycilik, liberal fikrin ayırt edici bir özelliği değil, karşı çıktığı eşitlik ve toplumculuk gibi soyut ve yığıncı bir anlayıştır. 3-C sınıfı nasıl bireylerden oluşmuş ise, bireylerde kendi özel doğalarından oluşmuştur. Stirner eleştirisine devam ederken şöyle der: “[Liberalizm] senin özel olarak ne olduğuna fazla dikkat etmez, genel olarak ne olduğuna bakar. Başka sözle, o sende seni değil türsel varlığı görür; Hans’ı veya Thomas’ı değil, fakat insanı; gerçek ve biricik bireyi değil, senin özünü ve kavramını. Onun gözünde bedene sahip biri değil, bir ruhsun“

İnsan yada insan doğası, Stirner’in dediği gibi sadece bir kavramdır ve gerçek değildir. Gerçek olan tek şey ‘bedensel ben’dir. Bedensel-ben ise herkeste bulunabilir ama asla, Bedensel-ben, herkeste aynı değildir. Bu farkı yaratan tek şey Ego’dur, Ego’nun biricikliği. Ego’nun tekliği Stirner de Ahmet’in, Mehmet’e eşit olmamasıdır. Eğer, Ahmet, Mehmet’e eşit değilse. Bunun sonucunda herkese eşit olarak uygulanan adalet, ahlak ve yasa hakkında ne düşüneceğiz. ‘Her zaman ve her yerde geçerli olan‘ her neyse, Ego’ya ait değildir, der Stirner. Çünkü Ego, belli bir zamanda var-olan geçici bir bedendir. ‘Her zaman ve her yerde geçerli olan’ adalet, ahlak ve yasa, Liberalizm de insan haklarıdır. İnsan Hakları, Ahmet ile Mehmet’in aynı şeyleri hedeflemelerini, aynı amaca hizmet etmelerini, nasıl yaşamaları gerektiğini ve hangi davranışta bulunmalarını söyleyen norm ve ideallerdir. On emir nasıl ilahi bir yasa ise, İnsan hakları da rasyonel tanrının buyruklarıdır. Birey, dinin gereklerini yerine getirdiğinde ‘iman sahibi’, yerine getirmediğinde ‘günahkar’ olur. Birey, devletin yasalarını yerine getirdiğinde ‘vatansever ve iyi yurttaş’, yasalarını yerine getirmediği zaman ‘bencil ve suçludur. ‘ Bireyin belli bir amaca göre davranmaya zorlanması ‘genel yarar’ ilkesine göre hareket etmesi anlamına gelir. Tersi bir durumda ise ‘ahlak-dışı’ olarak adlandırılır. Bu yaklaşımlarının ortak noktası ‘Her zaman ve her yerde geçerli olanın‘ kutsal sayılmasıdır. Oysa kutsallık, durağan, bozulmaz ve ölümsüz bir varlığa işaret eder. Birey ise ölümlü, değişen ve biten bir cismanidir. Kutsallık ise bireye bir şey anlatmaz. Çünkü, kutsallık sabit fikirlerin en sabitidir. Kutsallık, Ben ile bağdaşmaz, ahlak ise Ben’in gerçek varoluşuna yani geçiciliği ile ilgilenmez, daha büyük bir şeyle; Bireyin sözde türsel varlığıyla, yani, İnsanlıkla ilgilenir. Toptancı bir bakış açısıyla 3-C sınıfının ahlakı, yasaları ve hakları, Ego’nun olması veya olmamasına bakmadan varolur. Ego’nun ölmesi yada yok-olması, toplumu, devleti ve yaşamı ilgilendirmez, çünkü, onlar Ben’siz de yaşarlar. O zaman benim adıma ve bana ait olarak ortaya çıkan hak ve yasalar, eğer, ben öldüğümde benle beraber yok olmuyorsa demek ki bu hak ve yasalar benim değildir. Bu hak ve yasalar benden üstün görülen topluma, devlete, dine, ahlaka, kutsallığa ve insan haklarına aittir.

Stirner basitçe bütün kavramların, soyutlamaların, yığınların ve ideallerin bireyi tek tipliliğe ve tek biçimliliğe doğru sürüklemek istediğini söyler. Ego’nun yasası yoktur. Ego yalnız kendisidir. Kendi gönlünce kendisine yasaklar koyar yada serbest bırakır. Fakat gücü, iradesi, şansı ve yetenekleri çerçevesinde, bunlardan yararlanır. Yetkisini kendisinden alan Ego’nun zaten başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Onu ilgilendiren kendisinin potansiyelidir.



ÖZGÜRLÜK BİRİCİK BİREYE KARŞI

Mutlak Özgürlük, Stirner’in istediği bir şey değildir. Stirner, özgürlüğün sınırlı olduğu konusunda liberallerle fikir birliği içerisindedir. Liberaller, özgürlüğün sınırlı olduğundan ‘negatif özgürlüğü’ savunurken. Stirner, özgürlüğün bazı şeylerden kurtulma durumu olduğundan özgürlüğü savunmaz. Çünkü, bireyin önündeki her türlü engel yok edilmediği sürece bazı şeylerden kurtulma durumu olarak ‘negatif özgürlük’ biricik-ben’e bir şey kazandırmaz. Stirner’in istediği daha başka bir şeydir. Her türlü sınırlamadan, barajlardan ve baskılardan kurtulma haline, Stirner, özgürlük demez, kendilik der. Kendilik, özgürlüğün getirdiği şeyden hep daha fazla bir şeydir, kendisinin sahibi olmaktır. Stirner’in deyişiyle: “Kendilik ile birey, hem kendisinin, hem de istediği şeylerin sahibi olacaktır. Özgürlük, bir şeylerden kurtulmaksa, kendilik, her şeye malik olmaktır. Özgürlük herkese mal olur. Kendilik ise sadece bana aittir. “

Stirner, liberalizmde, ikinci en büyük tutarsızlığı bulur: özgürlük. Özgürlük ile alıp- veremediği hiçbir şey yoktur Stirner’in (Biricik-Ego’nun) ama yeni sınırlamalar, yeni zorbalık ve yeni yükümlülükler getiren liberal özgürlüğünde elle tutulacak bir yanı yoktur. Niçin mi? Çünkü, liberalizm özgürlüğü amaçlarken herkes için bir hak olarak görürde, ondan. Stirner hiç vakit kaybetmeden liberalizme sorar: “Sen, özgürlüğü benim için mi istiyorsun yoksa beni araç haline getirip özgürlüğü mü? “ Liberalizm, böylece, Stirner’e göre: “Özgürlük, insanın kendi yararına uygun olan şeyleri gerçekleştirmek için bir araç olarak değil, liberalizm için istenir olmuştur; özgürlükle özgürlük için ilgilenilir olmuştur…En yüksek değer veya en yüce hedef olarak özgürlük bireye hiçbir şey sağlamaz. “

Böylece, özgürlük de; devlet, kamu yararı, kolektivizm ve sosyal adalet gibi birer hayal ürünü idea’dır. Hiçbir şey Ego veya Biricik Ben kadar somut değildir. Stirner, devamlı üstünü çizdiği şeye vurgu yapar: “Ben yoksam özgürlük yoktur. Ben varsam ancak özgürlük vardır” O zaman değerli olan Ego’dur ve amaçlanan şey her neyse Ben’den üstün olamaz. Özgürlük sadece basit bir kavramdır. Ego ise gerçek durumdur. Kendilik bu açıdan yaşayan biricikliğin farkına varılmasıdır. Stirner de, karşı çıkılacak şey, bireyin biricikliğinden daha büyük gösterilmeye çalışılan hedeflerdir. Hiçbir gaye yoktur ki Ben için olmasın… “Özgürlük hayal dünyasında yaşar! Oysa kendim olan Ben bütün varlığım ve varoluşumdur, o bendir. Kurtulmuş olduğum şeyden özgürüm, iktidarım içinde olduğum şeyden özgürüm, iktidarım içinde olan şeyin yada denetlediğim şeyin sahibiyim. Kendime nasıl sahip olacağımı bilirsem ve kendimi başkalarına emanet etmezsem ben her zaman ve her koşulda kendimim. Özgür olmak gerçekte amaçlamayacağım bir şeydir, çünkü onu yapamam, yaratamam; onu ancak isteyebilirim ve ona doğru can atabilirim, çünkü o bir ideal bir hayalet olarak kalır…Ama ben her zaman kendimim. “ Stirner, özgürlüğü verilip alınabilecek, kazanılıp kaybedilebilecek, hatta kişinin özgürlüğü herhangi bir değersiz şey karşılığında takas edebileceği veya feda edebilecek bir durum olarak görürken, kendilik ise ne alınıp verilebilir, ne de ondan vazgeçilebilir, der. Descartes’ın dediği gibi: “Düşünüyorum, öyleyse varım! “ sözü, Stirner’in felsefesini anlatmak için iyi ama eksik bir yoldur. Düşünmek için özgür olmanın yada köle olmanın bir anlamı yoktur. Düşünen Ben’dir. Var olan ve yaşayanda Ben’dir. Dolayısıyla, birey için hedef özgürlük değil, zaten varoluşunda var olan kendiliğini keşfetmektir.

Liberalizmin idealize ettiği “Sınırlı özgürlük”, insanın varoluşuna mantıksızca soyut prangalar takar. Müdahaleci bir toplumda, müdahaleyi kaldırmak için müdahaleyi şart koşar. Zoru kötülerken, jandarma devleti’nin baskıyı ve gücü kendi tekeline almasını zorunluluk olarak görür. Özgürlüğü ister, fakat kanunlarla bireyin bağımsızlığına sınırlar koyar. Bireyin zevk ve tercihlerini kabul eder ama onu kendisi ile baş başa kalmasını istemez. …. Açıkçası Liberalizm ne yaptığını bilemeyen deli danalar gibidir. Stirner sorguladıkça liberalizmin kara deliklerini daha da büyütür. Herkes için eşit olarak istenen özgürlüğü, özneden ayrı genel kavramlar için istemeye başlayan Liberal’e sorar: “Siyasal özgürlük; bundan ne anlıyoruz? Bireyin devletten ve onun yasalarından bağımsızlığını mı? Hayır; tersine, bireyin devlete ve devletin yasalarına bağımlılığını. Peki, o zaman niçin ‘Özgürlük’…İfade özgürlüğü, din özgürlüğü, basın özgürlüğü ve vicdan özgürlüğü hepsi belli özgürlüklerin istenir olmasını gösterir bizlere, ve hiç tartışmasız bu tür özgürlüklerdeki amaç kendi türünü korumak içindir. Din özgürlüğü din için, basın özgürlüğü medya içindir. Hiçbir özgürlük bireyin biricikliğini hedeflemez. Liberalizm, Ahmet’in yada Mehmet’in kendisi için ilgilenmez, kendilerinin kendisi için ilgilenmelerini de. Bireyi sonraya atan bir ideoloji, hangi özgürlüğü kimin için istemektedir. Düşünceyi gerçekleştiren Ego ise, düşünceye mi hürriyet verilir, yoksa Ben olan Ego’ya mı? Sorunun kendisi mantıksızdır. Ama, liberalizm, düşünce için özgürlük ister, gerçek olan Ben için değil. Oysa, düşünce’nin kendisi düşünemez, düşünen yalnızca Ben’im ve Sen’sin, ama ne özgürlük, ne de düşünce kendisini ifade edebilir sadece biricik kendisini ifade edebilir. Ne yazık ki, liberalizm, bireyin bağımsızlığı için özgürlüğü istemez, bir şeylerden kurtulmak için, feda edilen kendiliklerin yerine soyut akıl tanrısı (rasyonalizm) için özgürlük ister. Bu mantık, liberalizmin bütün foyasını ortaya çıkarır. Liberalizm, Ego’yu diğer ideolojiler gibi yok sayar ve sonuçta kendi dayanağı bireyciliği de



DÜŞMANIM DEVLET

Stirner’e göre insanın insan üzerinden egemenliğini ortadan kaldıran liberalizmin, kanun hakimiyeti olarak yeni egemenlik ve tahakküm mekanizması yarattığından bahseder ve liberalizmin gerçek özgürlüğü yaşanılan dünya’ya getirememesinin nedeni olarak görür. Stirner’in, liberalizme karşı çıkışı, devlet’e ve din’e karşı çıkışıyla aynı paralelliktedir. “Liberalizm de bir dindir, çünkü benim özümü benden ayırır ve benim üzerime yerleştirir, ‘insanı’ diğer dinin [Hıristiyanlığın] Tanrısını yükselttiği derecede yükseltir…“

İnsan refahı ve güvenliği için yaratılan Devlet, insan ruhunu arındırmak için kafamızda yarattığımız Din ve insan özgürlüğü için ortaya çıkmış liberalizmin kökeni ve kutsalı aynıdır. Yolları farklı olsa da zihniyet aynıdır. Dinin Tanrısı insanları eşit görür, aynı Hukuk devletinin kanunlar karşısında bireyleri eşit görmesi gibi. Liberal Devlet, bireyleri kanunları ve hapishanesi ile, din ise, günahları ve cehennemi ile korkutur. Din, insan ruhunun doğuştan yada sonradan günahkar olduğunu ve bu yüzden din kurumlarının olması gerektiğini ifade eder. Liberal devlet ise bireyin kıskanç, suça eğilimli ve kötücül olduğundan dem vurur, bu yüzden Devlet kurumlarının (adalet, polis, anayasa ve yasaklar) olmasından bahseder.

Stirner mantığını en uça taşıyarak, [Liberal] devletin ve dinin; özü, amacı ve yarattıkları dünya’ya karşı çıkarak…ama bu dünya benim dünyam değil…diyerek, hasmını açıklar: “Egoist olan ben. . devlet ve ben, düşmanız. “ Stirner buradan ‘Devlet’ sorununa geçer. Bu konuda tipik bir Liberteryen söylemi getirir: “Devlet yöneten bir irade olduğu sürece yaşayabilir. Benim kendi iradem, der Stirner, “devletin yıkıcısıdır; ve bu nedenle de devlet tarafından öz-irade olarak suçlanmaktadır. Bireysel irade ile devlet iradesi, aralarında hiçbir zaman ‘kalıcı barış’ sağlanamayacak düşman güçlerdir. Öyleyse, birey hiçbir devlette kendisi ve özgür olamaz. Çünkü devletin varoluş nedeni bireyselliği ortadan kaldırmaktır. Stirner’e göre devletin her zaman bireyi sınırlandırmak, onu bağımlı yapmak gibi temel bir amacı vardır. O asla bireylerin özgür eylemlerini amaçlamaz, amaçladığı sadece kendi çıkarlarına bağlı eylemlerdir. “Devlet bir bağımlılık ve bağlılık dokusudur, bir ağdır; o, birlikte ait olma’dır, birlikte tutunma’dır; içinde bireylerin kendilerini birbirlerine uydurduğu bir yerdir. Kısaca herkes karşılıklı olarak birbirlerine bağımlıdır, devlet bu bağımlılığın düzenidir. “ Dolayısıyla, bireyle devlet arasındaki mücadele kaçınılmazdır. Birey kendiliği adına devletin karşısında hakikat olarak durur. Devlet ise biricikliğe karşı kutsallığını kullanır. Oysa her örnekte belirttiğimiz gibi 3-C sınıfı kutsal ise, onsuz var olamayacağı bireyler nedir? Bu soruyu soranlar ve cevabı biriciklik üzerine kuranlara, devlet, ‘egoist’, ‘barbar’, ‘vahşi insan (kapitalist) ‘ ve ‘sapkın’ ismini kullanır. Böylece, devlet, biricik olarak bireyi, ‘kutsal-olmayan’ olarak değerlendirerek, biricikliğe karşı dokunulmaz sabitleriyle, bireyleri korkutur ve sindirir. Devlet, bireyden daha öncedir. Vatan, bireyden daha kutsaldır. Bayrak, bireyden daha somuttur. Devletin resmi ideolojisi, bireyin zevk ve tercihlerden daha önemlidir…. vs. Kısaca, devlet, bireyden üstün varlıktır.

Liberalizm, tiranları haklı bir şekilde yargılarken, insanın insan üzerindeki iktidarı ve köleliği kaldırıp yerine yasaların soyutluğunu ve soğukluğunu daha anlamsız bir biçimde birey üzerine yerleştirdi. Yani Hukukun üstünlüğü basit biçimde yorumlandığı an, yasalar bireyin üstündedir, diye okunur. Oysa, yasalar herkesçe bilinir ki, insan yapımıdır. İnsan yapımı bir şey insandan daha önemli olabilir mi? Stirner kesinlikle bu düşünceye karşı öğretisini geliştirir. Hukukun üstünlüğü varsa, birey aşağılıktır. Yasalar bireyin özgür iradesinden üstün ise, insan yapımı sözler nasıl olurda yanılmaz doğrular olarak Ego’yu yargılamaya, suçlamaya ve cezalandırmaya kalkışır. Liberalizmin ortaya çıkardığı bütün bu soyut tanrılar gerçek bir hortlaklardır.

Stirner, insanın insan üzerindeki hakimiyeti kaldırıp, demokrasiyi getiren liberalizm’in aslında hiçbir şey yapmadığını bireylere etraflıca anlatır. Ve der ki; “Devletin, siyasal erkin kimin veya kaç kişinin elinde olmasına göre sınıflandırılması saçmalıktır. Çünkü, devletin egemenliği sonuçta “En üstün güçe” dayanır ve bir kişinin, azınlığın yada çoğunluğun bu güce sahip olması hiçbir şeyi değiştirmez. Siyasal otoriteye kim sahip olursa olsun devlet adına hareket eder, bu üstün güç adına yönetir. ‘En üstün güç! Kime karşı güç? Bireye ve onun ‘öz-iradesine’ karşı. Devlet bu güce dayanarak zor kullanır, ama birey ‘zor’ kullanamaz. Devletin işleyişi şiddet üzerine kuruludur ve yaptığı şiddeti ‘yasa’ olarak adlandırır. Birey şiddet kullandığında bu ‘suç’ olur. ‘ Stirner’e göre devletler, yasalar aracılığıyla kendilerini şu yada bu idea’ya dayanarak meşrulaştırırlar. Yasalar meşruiyetin garantisidir. Dolayısıyla, yasasız devlet olamayacağına göre, meşru ve meşru olmayan devlet ayrımı yapmak anlamsızdır. Öyleyse, “despot ister tek, ister çok olsun veya efendi çoğunluk olsun, her devlet bir despotluktur. “


JulSezar

Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 15/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz