Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bilim ve 'Darwin'in Tanrı'sı

Aşağa gitmek

Bilim ve 'Darwin'in Tanrı'sı Empty Bilim ve 'Darwin'in Tanrı'sı

Mesaj tarafından Dehri 14.07.10 22:35

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=179489&tarih=23/02/2006

R. Ömür Akyüz: Fizik profesörü

Yeditepe ve Boğaziçi Üniversiteleri öğretim üyesi ve Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı
Darwin tarafından geliştirilen evrim kuramı, kamuoyuna sunulduğu günden bu yana din-bilim tartışmalarının en önemli konularından biri haline geldi. Kavga, bugün başta ABD olmak üzere yaradılışçılarla evrimciler arasında hararetli biçimde devam ediyor.

Modern fen bilimi anlayışı, kuramların/yasaların doğruluğu değil, geçerliliğinden söz eder. Din ise mutlak doğruları zorlar, hükümlerinin yanlışlanabileceğinin düşünülmesi bile 'hezeyan'dır

Radikal'in sayfalarında sık sık bilim-din içerikli haber ve yorumlar çıkmakta. Genellikle konu toplumsal açıdan ele alınmakta. Bu yazıda ben konuyu fen (çünkü bu bağlamda 'fen bilimleri' söz konusudur) açısından ele almak istiyorum. Önce şunu hatırlatayım, 'doğa yasaları' mutlak düşünce ürünü olmayıp, doğadan okunabilenlerden süzülen, 'yanlışlanabilmeye açık' özetlerdir.

Modern fen bilimi anlayışı, kuramların/yasaların doğruluğundan değil, geçerliliğinden söz eder. Kuram doğaya uygunluk gösterdiği çerçevede geçerlidir. Yeni bir olayın gözlenmesi, kuramın/yasanın geçersizliğini göstermişse artık geçerlilik sınırı belirlenmiştir. Daha kapsamlı, bu yeni olayı da açıklayabilecek, gözlenmemiş yenilerini de önsöyebilecek bir kuramın geliştirilmesi ile bir adım daha atılır. Eğer önsöyümler deneylerle gerçeklenirse Nobel ödülü gelebilir; yok gerçeklenemezse çöpe. Bunlar kimi zaman hemen, kimi zaman da sonraları yararlı ya da zararlı uygulanma alanı bulurlar; bu ise geçerliliği perçinler. Din ise mutlak ve kesin doğruları zorlar ve tam evrensellik gerektirir; tek dayanağı inançtır (ve tabii ki ölüm). Din hükümlerinin yanlışlanabileceğinin düşünülmesi bile hezeyandır.

Merak unsuru

Fen doğanın neden öyle olduğunu merakla araştırırken birçok olguya matematikle ifade edilecek yanıtlar buldu; bu yanıtların tümünü tek bir temel sebebe henüz bağlayamadı; ama bağlayabildikleri, varılabileceğine kuvvetli umut. Varılırsa buna 'Tanrı' denilebilir. Ama artık temel sorun da ortak: Bu tek temel sebep neden öyle?/Tanrı neden var, nasıl var oldu? Temel sebep bulunduğunda eğer kendi varlığını da açıklayabilecekse belki buna Tanrı denilebilir. Tanrı'nın nasıl var olabildiğine ilişkin, 'inanç' dışında bir dayanak ve nesnel kanıt göremiyorum. Bunu aşağıdaki sözler çok güzel ifade ediyor:

"Benim fene ilgim sadece âleme ilişkin bir şeyler bulmaktır... Bunları araştırmaya girişirken ne yapmaya uğraştığımızı, yanlızca daha çok şey bulmaktan öte önceden kararlaştırmamalıyız

... Hasılı, evrenin bütünüyle olan ilişkilerimiz üzerine kurulan özel öykülere inanamıyorum, çünkü bunlar bana fazla basit, fazla ilişkilenmiş, fazla yerel, fazla taşralı görünüyor

... Kuşku ve belirsizlikle yaşayabilirim. Bana öyle geliyor ki bilmeden yaşamak, yanlış olabilecek yanıtlardan çok daha ilginç."

Richard Feynman (Nobel-Fizik, 1964), The Pleasure of Finding Things Out.

Evrim ve Tanrı'yı anlamak

"Açıkça söylemek gerekirse yaradılışçılar Tanrı'yı hep karanlıklarda arayageldiler. Biz neyi bulamamışsak ve de neyi iyice anlamamışsak bu onların ilahi inançları için en iyi, hatta yegâne kanıt olmakta. Bir Hıristiyan olarak, bu mantıktaki kusuru özellikle sıkıntı verici buluyorum. Bu bize yalnızca bilgi edinmeden korkmayı öğretmekle kalmıyor, aynı zamanda da Tanrı'nın yalnızca anlamanın gölgeliklerinde yerleşik olduğunu öneriyor.

...Bir fen bilimci olarak size yeni kanıtlarımın, devrimcil verilerimin, dengeyi şu ya da bu yöne doğru bozacak, doğaya yönelik nefes kesici bir sezgimin olduğunu söyleyemem; ama inançlı bir kimseye söyleyeceğim şeyler var: evrim biyolojisi en geleneksel anlamda bile çoğunlukla inanıldığı gibi bir engel değildir. Evrim pek çok bakımdan Tanrı'yla olan ilişkimizi anlamanın bir anahtarıdır.

Birinci sınıf öğrencilerine evrim biyolojisi dersi verdiğimde dersleri genellikle evrim kuramının ekonomiden dine kadar diğer alanlara olan etkisi üzerine birkaç sözle bitiririm. Bu sırada da gerektiği gibi anlaşıldığında evrimin ne dine ne de maneviyata karşı olduğunu anlatmanın bir yolunu bulurum. Öğrencilerin çoğu bu duygularımdan etkilenmiş görünürler

... Her zaman birkaç öğrenci beni sıkıştırmak için dersten sonra dosdoğru sorar: 'Tanrı'ya inanıyor musunuz?' Ben de 'Evet!' derim. 'Peki, nasıl bir Tanrı'ya?' Yıllar içinde bu soruya tam bir yanıt bulmak için çok çabaladım. Ama en sonunda buldum: 'Darwin'in Tanrısı'na!'"

K. Miller (biyoloji profesörü)Finding Darwin's God/Darwin'in Tanrısı.

Kurallar kitabı

"...Doğada keşfedebileceğimiz, bize Tanrı'nın becerilerine ilişkin özel bir seziş verebilecek bir şeyler olsaydı bunlar doğanın ötesi olmayan yasaları olurdu. Bu yasaları bilince de yıldızları, taşları ve başka her şeyi yöneten kurallar kitabı elimizde olacaktır. Dolayısıyla S. Hawking'in doğa yasalarına 'Tanrı'nın zihni' demesi çok doğal. Bir diğer fizikçi, C. Misner aynı dili fizik ve kimyanın bakış biçemlerini karşılaştırırken kullanmıştı: 'Organik kimyacı 'neden doksan iki element vardır ve bunlar ne zaman oluşmuştur?' sorusuna, 'Komşu ofisteki kişi bunu biliyor' diyebilir. Ama bir fizikçi, 'Neden evren belli fizik yasalarına uyuyor da başkalarına değil?' sorusu sorulduğunda 'Tanrı bilir' diye yanıtlayabilir." Einstein bir keresinde asistanı E. Strauss'a 'Bana asıl ilginç gelen şey âlemi yaratırken Tanrı'nın başka tercihi olup olmamasıdır' demişti. Bir başka seferinde ise, fizik etkinliklerindeki ereği 'Yalnızca doğanın nasıl olduğunu ve işlemlerinin nasıl yürütüldüğünü bilmek değil, aynı zamanda neden doğanın böyle olup da başka türlü olmadığını bilmek gibi ütopik ve görünüşe göre iddialı bir ereğin olabildiğince yakınına erişmek olarak betimlemişti... Böylelikle insan, Tanrı'nın kendisinin bu bağlantıları gerçekte var olandan hiçbir şekilde farklı olarak düzenleyemeyeceğini, söz gelişi deneyimleriyle anlar.

.. Bu, bilimsel deneyimlerin Prometeusçul öğesidir

... Benim için, bilimsel çabaların özel büyüsü buradadır.' Einstein'ın dini öylesine muğlâktı ki sanırım bunu 'söz gelişi' deyimiyle bir mecaz olarak ima ediyor. Hiç kuşkusuz, fizik çok temel olduğu için bu mecaz fizikçiler için doğaldır. Teolog P. Tillich bir keresinde bilim kişileri arasında yalnız fizikçilerin 'Tanrı' kelimesini utanç duymadan kullandıklarını belirtmişti. Kişinin dini ne olursa olsun ya da olmasın doğanın ötesi olmayan yasalarından Tanrı'nın zihni olarak söz etmek karşı koyulamaz bir benzetimdir.

...Bu hava içinde bana öyle geliyor ki 'Tanrı' sözünün bir yararı olacaksa bu bir ilgi gösteren, gözeten Tanrı; yaratıcı ve yasa verici, yalnızca doğanın ve evrenin yasalarını değil aynı zamanda iyinin ve kötünün de ölçütlerini ortaya koyan, eylemlerimizi gözeten, kısacası tapınmamıza uygun bir şey olmalı

... Bilim kişileri ve başkaları kimi zaman 'Tanrı' sözünü öyle soyut ve ilişkilenmemiş şekilde kullanır ki O artık doğa yasalarından pek ayrılamaz. Einstein bir keresinde, 'Kendisini varlığın düzenli uyumluluğunda gösteren, Spinoza'nın Tanrı'sına inanıyorum, insanların eylem ve yazgılarını gözeten bir Tanrı'ya değil' demişti. ... Yaşam da gizemsizleştirildi

... Bu, dinsel duyarlılıklar üzerinde fen bilimlerindeki herhangi bir keşiften çok daha fazla etki yapıyor. En uzlaşmaz itirâzları doğurmayı, fizikteki ve astronomideki keşiflerin değil de biyolojideki indirgemecilikle evrim kuramının sürdürmesi şaşırtıcı değil.

...Modern evrim kuramı ile bir gözeten Tanrı'ya inanış arasındaki bağdaşmazlık bana pek mantık işi olarak görünmüyor insane, Tanrı'nın yasaları ortaya koyup evrim mekanizmasını harekete geçirdiğini hayal edebilir ama yaradılışın dengesinde gerçek bir bağdaşmazlık var. Ne de olsa din sonsuz derecede önbilinik ilk sebepler üzerinde kurmaca yapan erkek ve kadınların zihinlerinde değil, bir gözeten Tanrı'nın sürgit müdahalelerini özleyenlerin yüreklerinde doğdu.

...Doğada hâlâ, açıklayamadığımız sayısız şey var, ama onların işleyişini yöneten ilkeleri bildiğimizi sanıyoruz. Günümüzde gerçek bir gizem bulmak için kozmolojiye ve elemanter parçacıklar fiziğine bakmak gerekir. Bilimle din arasında bir uyuşmazlık görmeyenler bilmeli ki bilimin yerleştiği topraklardan dinin geri çekilişi neredeyse tamamlanmış durumda. Bu tarihsel deneyimden hükmederek tahminim, doğanın son yasalarında güzellik bulacağımız halde sanırım yaşam ya da akıllılık için özel bir konum bulamayacağız. Daha da kuvvetli olarak değer ya da ahlâk için hiçbir ölçüt bulamayacağız. Böylece, bu gibi şeyleri gözeten bir Tanrı için hiçbir ipucu da bulamayacağız. Bunları başka yerlerde bulabiliriz, ama doğa yasalarında değil.

...J. Wheeler şu olgudan etkilenmişti: kuantum mekaniğinin standart Kopenhag yorumuna göre bir fiziksel sistemin konum, enerji ya da momentum gibi niceliklerinin kesin değerleri olduğu, bu nicelikler bir gözlemcinin düzeneğinde ölçülene dek söylenemez.

... Fizikçiler kuantum mekaniğine bir diğer bakışı, yani laboratuar ve gözlemcileri de -atomlar ve moleküller gibi ve hiç bir gözlemci olup olmamasına ciddî olarak dayanmayan yasaların güttüğü- bir dalga fonksiyonu cinsinden betimleyen gerçekçi bakışı yeğliyor.

...Tabii ki çoğu kişinin Tanrı hakkında bilgi edinme beklentileri her halde bilimdeki keşiflerden değil.

.. Kendi dini deneyimleri olduğunu sananlar bu deneyimlerinin niteliğini kendileri tartmalıdır. Ama dünyadaki dinlere bağlı olanların büyük çoğunluğu kendi dînî deneyimlerine değil başkalarının deneyimi olduğu sanılan vahiylere dayanıyor. Bunun, bir kuram fizikçisinin, başkalarının yaptığı deneylere dayanmasıyla aynı şey olduğu düşünülebilir ama çok önemli bir ayrım var. Binlerce fizikçinin sezgileri, fiziksel gerçekliğin ortaklaşa anlaşılmasına doyurucu (ama tamamlanmamış) bir şekilde yakınsarken, Tanrıya ya da dînî vahiylerden türemiş başka her şeye ilişkin savlar ise olabildiğince farklı yönlere uzanırlar. Binlerce yıllık ilâhiyât analizlerinden sonra dînî vahiylerin derslerinin ortaklaşa anlaşılmasına şimdi daha yakın değiliz.

... Yaklaşık birbuçuk yüzyıl önce M. Arnold kıyılardan suların çekilmesini dînî inancın geri çekilmesine benzetmiş[ti]. Doğanın yasalarında bir gözeten yaratıcı tarafından hazırlanmış, içinde insanların bir özel rol oynadığı bir plan bulmak harikulade olurdu.

... Akıl ve hoşgörü Batı'nın laik devletlerinde bile güvende değil. Târihçi H. Trevor-Roper, Avrupada büyücü yakılmasını sona erdirenin, bilim ruhunun 17. ve 18. yüzyıllarda yayılması olduğunu söylemişti. Aklı başında bir dünyayı sakınmak için gene bilimin etkililiğine dayanmak zorunda kalabiliriz. Role uyum sağlayan ise bilimsel bilginin kesinliği değil kesinsizliğidir. Fencilerinin, doğrudan laboratuar deneyleriyle incelenebilen olgulara ilişkin olarak tekrar tekrar fikir değiştirdiklerini görünce insan dinsel geleneğin ya da kutsal yazıların, insan deneyiminin ötesine geçen bilgilerine ilişkin savlarını nasıl ciddîye alabilir?"

Weinberg (Nobel 1979), 'Dreams of a Final Theory'nin How About God?/Peki ya Tanrı? adlı bölümünden. Kitabın, TÜBİTAK'ın bana ısmarladığı çevirisi ('Bir Ötesi Olmayan Kuram' Düşleri) iki yıldır basılmayı beklemekte.
Dehri
Dehri
Admin

Mesaj Sayısı : 39
Kayıt tarihi : 14/07/10
Nerden : ANKARA

https://academia.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz