Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GÖZÜN EVRİMİ

Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:27

GÖZÜN EVRİMİ

akıllı tasarım varsayımının çöküşü


"Akıllı tasarım"cılar, "insan gözü gibi mükemmel bir yapının rastlantılarla ortaya çıkması mümkün değildir" derler.

Bu sözler, herşeyden önce, bilerek eksik söylenmiş sözler. Araştırma, düşünme, sorgulama yeteneklerini kaybatmiş cahil müslümanları aldatmaya yarayan sözler. Evrim sadece rastlantı değildir. Rastlantılar da rol oynar ama önemli olan şu 3 öğe'nin birarada olmasıdır:

* Canlıların yapısını tekrar inşa edebilmesine olanak sağlayan bir bellek (DNA/RNA)

* Bu belleğin 100% hatasız olmaması ve kopyalama sırasında az da olsa hata oluşması (çoğalma sırasında örneğin). Bu hatalar böylece rastlantısal değişikliklere yol açıyor.

* Doğal seçilim: bir canlı türüne avantaj sağlıyan herhangi bir değişiklik (çevresine daha iyi uyma, daha hızlı koşma, daha iyi görme... gibi) bu canlı türünün daha çok çoğalmasını sağlıyor. Tersine, bir avantaj sağlamıyor ve yaşamını zorlaştırıyorsa bu canlılar daha az çoğalıyor. Doğal olarak, çok belirgin zararlı değişimler ölüme yol açabiliyor.

Başka bir deyişle, canlıların kötüden iyiye doğru gelişmelerini sağlayan şey mükemmellik değil, çoğalma sırasında DNAlarda oluşan hatalar. Bu hatalar doğa'nın "deneme" yapmasına olanak sağlıyor. İnsanlar (ve diğer canlılar) herhalde bu yüzden ölümlü. Evrilip insan olabilmeleri için DNA'larda hata olabilmesi gerekiyordu, yani ölümlü olmaları gerekiyordu.

İnsanın "mükemmel" gözü

Darwin, yaşadığı devrin sınırlı bilgileri ışığında, insan gözünün kusursuz yapısının Evrim sonucu oluşmasının zor olduğunu söylemişti. Gözün anatomisi, ışık almaçları, çeşitli türlerdeki gözlerin yapısı hakkında bilgileri sınırlıydı. Genetik'ten ise tamamen habersizdi. Optik alanında da uzman olmadığı için de bazı çok basit olayları anlayamadı. Bunu aşağıda gözün indirgenemez karmaşıklığı komedisi konusunda göreceğiz.

O zamandan beri bilim çok ilerledi, eksik olan bilgiler tamamlandı. .

GÖZÜN EVRİMİ Insangoezuedl1

Önce insan gözünün "kusursuzluğundan" başlıyoruz

Gözün ışık toplayan hücreleri, ışığa doğru değil, içeriye - beyne - doğru bakar. Optik sinirler retinanın ışığa dönük tarafından, ışığı keserek geçer, birleşir, gözü delip çıkar ve beyne gider. Bu sinirlerin çıktığı, gözün delik olan noktası kördür.

Bu optik sinirler ve retina beynin bir uzantısıdır, doğrudan beyne giderler. Bunu aklınızda tutun, daha sonra bahsedilecek.

Retina gözün arkasına öylesine gevşek bir biçimde bağlıdır ki (unutmayın ki sinirler, ışığa bakan ön tarafta; retinayı göze bağlayan bir şey yok!!!), insanın başına gelen şiddetli bir darbeyle retina yerinden ayrılabilir.

Kör noktanızı "görün"

Aşağıdaki siyah noktaya, sol gözünüzle bakın (sağ gözünüzü elinizle kapayarak). Kafanızı ileri-geri hareket ettirince, yaklaşık 30 cm uzaklıkta, kırmızı yuvarlak kaybolacak. Bunu yaparkan başınızı düz tutmaya dikkat edin.

Koskoca bir bölge kör, değil mi.

GÖZÜN EVRİMİ Koernoktanieziegoerueneh5

Bu insan gözü yapısı «tasarlanmış» olsa idi biz buna «akıllı tasarım» değil, «aptal tasarım» derdik. Ben bir işveren olsam, ve emrimdeki bir mühendis bana böyle bir görüntü alıcısı tasarımı getirse, kendisini kapının önünde bulur.

Biz şimdi, tasarım hatalarıyla dolu olan insan gözünü bir kenara bırakalım, ve yapı olarak mükemmele yakın olan ahtapot gözüne gelelim.

GÖZÜN EVRİMİ 5ahtapotih6

Ahtapot gözünün yapısında, insan gözünün yapısındaki "aptallıklar" yok. Sinirler gözün arkasından çıkıyor (retinanın önünden geçip ışığı kesmiyor), retina da gözün arkasına – sinirlerden ötürü – sıkı sıkıya yapışık. Kör nokta yok.

Burada akıllı tasarımcıların deyimiyle "mükemmel" olan insanın "mükemmel tasarlanmış" göz yapısının, ahtapot gözüyle karşılaştırıldığında ne kadar "aptal bir tasarım" olduğunu görüyoruz.

Bu neden? Cevabı gayet basit. Evrim ufak adımlarla ilerler. Değişimler 100 milyonlarca yılda olur. En önemlisi, bu değişimlerin sonunda nereye varacağını bilen bir bilinç yoktur.

Evrim ufak adımlarla ilerlediği için de, 500 Milyon yıllık gelişmeden sonra geri dönüş olamaz. Bu durumda geri dönüş, kötüye gidiştir ve organizmanın yok olmasıyla sonuçlanır. Organizma, imkanlar elverdiğince, ufak adımlarla gidebildiği kadar iyiye gitmek zorunda. Çıkmaz bir yolda olsa da.

500 Milyon kadar yıl önce göz evrimleşirken, yumuşakçalarda, böceklerde, omurgalılarda başka başka yollar izlemiş. Omurgalılarda ters bir yola girmiş, sinirler arkadan değil, önden gelmiş retinaya. O zamanın basit, bulanık gösteren gözleri için bu sorun değildi tabii. Gözler daha iyiye doğru geliştiğinde ise bu yolun çıkmaz yol olduğu ortaya çıktı. Doğada "çıkmaz yol" diye işaretler yok, ne yapalım. Yolun sonuna geliniyor şimdi. Önde bir duvar var. Retinalar çarpmalarda ayrılır, sinirleri beslemek için önde oluşan damarlar yaşlılıkta körlüklere neden olur, vbvbvb.

Bu yazını sonunda "mükemmel göz yarışması"nda şampiyonun kim olduğu görülecek. Tabii ki bir omurgalı değil.

Belki omurgalıların ilkel atalarından birinin gözlerinin nasıl olduğunu merak edersiniz. Haydi, şöyle pek fazla düşünmeden omurgalıların ilk ortak atalarından olan yassı kurtçukların (planaria veya platyhelminthes veya flatworm) gözlerine bakalım.

GÖZÜN EVRİMİ Planar1na8
GÖZÜN EVRİMİ Planari4wk4

Ne görüyoruz? Böyle rastlantı olabilir mi? Omugalıların ortak atasında, gözlerde sinirler ters yönden geliyor. Yuvarlak, merceksiz bir çukur, sinirler çukurun önünden içeri giriyor (ışığı keserek).

Bu hata, insan gözünün yapısındaki hatanın aynısı. Hatalı omurgalı gözlerine giden yolun başı.

Ne dersiniz, bir tasarımcı bilinçsiz olabilir mi?

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:28

Gözün indirgenemez karmaşıklığı komedisi

İlk yapılan foroğraf makinaları, önünde delik olan kapalı bir kutu şeklinde idi (kamara=oda). Kamera sözü buradan gelir. Deliğe de «iğne deliği göz bebeği» denir.

Bu ilkel fotoğraf makinalarında öndeki delik ne kadar büyükse görüntü o kadar bulanık, ama giren ışık o kadar da fazla olur. Burada dikkatinizi çekmek istediğim olay, bu yapının basitliği: arkasında ışığa hassas bir kağıt ve önünde ufak bir delik olan boş bir kutu. O kadar.

GÖZÜN EVRİMİ Kamarakz0

Böyle bir fotoğraf makinasıyla çekilen resim:

GÖZÜN EVRİMİ Pinholecameraimageko0



Bu arada kısa bir bilgi: Bu optik olayı önce Basra doğumlu Ibn al-Haitham (965-1040), 1000 yıllarında betimlemiş. İranlı, şii müslümanlardan, matematikçi, fizikçi, optikçi, astronom.

İslama rağmen bilim yapılmış zamanında, ama çöpe atılmış. Batı dünyası tabii sonradan sahip çıkmış buna.


Neyse, önemli olan Darwin'in bu optik olaylardan haberi olmadığı için, görüntü almaçlarının çok basit olabileceklerini atlamış olması.

Şimdi en basitinden başlayarak gözün nasıl gelişebileceğine ve doğadaki örneklere bakalım.

Işığın yönünü belirleyebilen ışık almaçları

İlk gözler, ışığa hassas bölgeler. Burada göz yerine ışık almaçları sözünü kullanmak daha doğru. Bu bölgeler çukurlaşarak, yukarıdaki kamara'ya benzeyen "gözler" oluşmuş. Bu gözlerin ilkel olanları görmeye değil, ışığın yönünü bulmaya yarıyan, ışığa hassas çukurlar.

Işığın yönünü bilen bir deniz hayvanı ne tarafta yosun yani yiyecek olduğunu bulabilir; yosunlar her bitki gibi güneş ışığı ile beslenir çünkü. Bu tip çukur bir ışık almacı olan bir deniz kabuklusu böylece çok büyük bir avantaj elde eder.

GÖZÜN EVRİMİ Kamara1zm2

GÖZÜN EVRİMİ 1dizkapagiemidyesiza9

Bu yapının biraz daha gelişmiş olanı:

GÖZÜN EVRİMİ Kamara2bl3

GÖZÜN EVRİMİ 2beyrichinyariekkabukluvl2

Biraz daha ileri aşamada ise görme başlıyor. Odacıklı Nautiluste «iğne delikli kameranın» tıpatıp bir benzeri var. Bu göz çok basit olsa bile basit şekilleri tanıyabilecek kadar gelişmiş.

GÖZÜN EVRİMİ Kamara3sz7

GÖZÜN EVRİMİ 3odacieklienautilusmd2

GÖZÜN EVRİMİ Nauteyeej7

Bu evrim tabii ki bilinçli bir şekilde değil, çukurlaşan ışık almacı olan canlıların avantaj yakalayıp daha iyi çoğalmasıyla, yani doğal seçilimle olur. En basit, ışığa duyarlı bir çukur bile göz işlevini görüyor. Bu yavaş yavaş evrimleşip basit bir görüntü almacına dönüşebilmiş. Bu gelişme sürecinde hiç bir ekleme, karmaşıklığın artması söz konusu değil. Sadece çukur biraz daha genişliyor, öndeki delik ufalıyor. Oluşan yapı, çarpıcı olarak, insanların deneye deneye buldukları en ilkel fotoğraf makinasının tıpatıp eşi.

Sonuç: göz, "indirgenemez karmaşıklıkta" değildir. Çok basit, merceksiz, korneasız, iris'siz, gözkapaksız, netlik ayarı olmayan, dışarıya açık ... yapılar göz işlevini görebilirler.

Gözün "indirgenemez karmaşıklığı" uydurmadır.

Şimdi de en basitinden mercekli bir göz. Bu da kabuklular ailesinden. Odacıklı Nautilus'ün gözüne çok benziyor. Farkı, deliğinin kapalı olması ve bir mercek.

GÖZÜN EVRİMİ 4murekspm2

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:29

Mercekli gözler

Daha gelişmiş canlılarda gözlere eklenen bir öğe var: kristalin mercek. Bu nereden geldi? Bir "rastlantı" bunu oluşturabilir mi? Bunlar herkesin sorabileceği sorular.

Doğada bir sürü madde fotonları elektrik akımına dönüştürür (hemen hemen bütün yarı iletkenler, klorofil, opsin..). Işık almaçları, doğrudan doğruya beynin sinir hücrelerinden gelişen yapılar. Sinir hücreleri elektrik akımları ile çalışır. Beyin hücrelerinin ufak mütasyonlarla ışığa duyarlı hale gelmesi akla çok yakın.

Genelde sinir hücreleri, sadece elektriği iletmekle kalmıyor, çeşitli işlevler için duyu organları da oluşturuyor: görme, işitme, denge... Çok ilkel yaratıklarda bile denge organları, yerçekiminin yönünü belirleyen organlar var. Bu organlar da doğrudan sinir hücrelerinden gelişiyor.

Hayvanlar aleminde tulumlular diye çok ilkel, çok basit canlılar var. Bazıları deniz anasına benzer, suda yüzer, bazıları denizin dibine yapışık yaşar. Bunlar aynı zamanda çok az gen'e sahip canlılar. Yüzen bir sindirim sisteminden başka bir şey değiller diyebiliriz. Araştırmacılar, bu canlıların basitliklerinden ötürü üzerlerinde çok çalıştı. Bu basitliklerine rağmen sinir sistemleri, çok ilkel gözleri de var.

Tulumluların bir kaç çeşidi var. Deniz dibinde tutunan (larva yüzüyor sonra bir yere yerleşiyor), ve yüzen tulumlular. Yüzen tulumlularda göz, daha doğrusu ışık almaçları var. Deniz dibinde tutunanlarda ise sadece yüzen larva durumundayken var. Bu gözler, anlaşıldığı kadarıyla yüzücü tulumluların gece ve gündüz arasındaki farkı anlayıp kendilerini yiyecekleri olan planktonlara göre ayarlamalarına yarıyor. Planktonlar, gece ve gündüz farklı derinliklerde gezer, bu tulumlular da onları takip eder.

GÖZÜN EVRİMİ Tulumluzo1

GÖZÜN EVRİMİ Medusesalpsal7

Uzmanlar tulumlu'ların sinir sistemlerindebir protein keşfetti. Bu protein yerçekimini algılamaya yarayan organın bir bölümünü oluşturuyor.

Bu protein bir kristalin türü. Tulumlular ise göze sahip olan en ilkel organizmalardan.

Aşağıdaki resimler tulumlu larvalarında denge (yerçekimi yönünü tayin) organlarını gösteriyor (ok). Sinir hücrelerinden oluşan yuvarlak torbalarda saydam bir proteinden (kristalin) oluşan yuvarlak bir top:

GÖZÜN EVRİMİ Statolith1tunicatemb8

GÖZÜN EVRİMİ Statolith2tunicatesz6

GÖZÜN EVRİMİ Statolith1jellyfishfe0


Tulumlularda, sinir hücrelerinden bir kısmı kristalin üretip denge organı oluşturuyor. Bu organ yuvarlak bir torba içinde bir saydam küre. Sinir hücrelerinden diğer bir kısmı çukurlaşarak görüntü almacı (göz) oluşturuyor.

Bu organizmada, görüntü almacı oluşturan sinir hücreleri bir mütasyonla kristalin de üretebilir. Zaten genlerde var.

Bu tulumlular, aynı zamanda ne, biliyor musunuz?

Omurgalıların ortak atası.

Neymiş; omurgalıların ortak atası olan tulumluların sinir hücrelerinde "iğne delikli göz" ve "kristalin" üretme genleri ayrı ayrı işlevler için ayrı ayrı organlarda aktif oluyormuş. Bu genler hepsinde var, unutmayalım.

- Denge organları kapalı bir torba içinde küre şeklinde bir kristalin.
- Gözler, ucunda bir delik olan içeri doğru bir çukur.

Bu organların oluşmasını kontrol eden genler beraber aktif olduklarında ortaya ne çıkar? Bir mütasyon sonunda mesela;

Beraber söyleyelim: m.e.r.c.e.k.l.i. g.ö.z.

Bir başka önemli nokta, gözümüzdeki mercek, tesadüfle saydam olan bir mercek değil. Baştan beri saydam. Çok uzak atalarımız olan tulumlulardaki saydamlığını korumuş.Yani denizanaları ve tulumlular saydam olmasalardı belki bizim böyle mercekli bir gözümüz olamazdı. Delikli bir çukurla idare ederdik o zaman.

Yaratılışçıların anlaması için açıklama: bilinçli olduğundan saydamlığını korumuş değil. Göz kristalinleri saydamlığını kaybedenler kör olup çoğalma şanslarını yitirdikleri için.

Böylece, ufak bir rastlantı (mütasyon), iki organın oluşumunu kontrol eden genleri aynı anda aktif olmalarını sağlayarak, yuvarlak, saydam bir merceği olan, torba şeklinde kapalı bir gözü oluşturablilir. Bu rastlantı, organizmaya bir üstünlük sağladığı içinde organizma daha iyi çoğalır, mütasyon kalıcı olur.

Bunlar şimdilik varsayım (hipotez). Ama o kadar basitleştiriyor ki işleri, ve o kadar da akla yakın ki, yakında doğrulanacağından eminim.
......
Evet, yukarıdaki yazıyı yazdıktan sonra bir yazı buldum:

The researchers also found that, remarkably, expression of the sea squirt crystallin gene is controlled by genetic elements that also respond to the factors that control lens development in vertebrates

Araştırmacılar, omurgalılarda göz merceğinin oluşumunu kontrol eden genetik elemanların, tulumlularda (sea squirt) kristalin'in (denge organındaki top) oluşmasını kontrol ettiklerini buldu.

Artık şüphe yok.

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:30

Genetik biliminin getirdiği: gözler tek bir ilkel ışık almacından evrilmiş

Bu konuda yalnız kendi gözlerimizi değil hayvanlar alemindeki tüm canlıların gözlerini incelemek gerekiyor. Yakın dönemlere dek eldeki kanıtlar, örneğin böcekler, kediler ve ahtapotlar gibi farklı canlılardaki gözlerin kuş ve yarasa kanatlarında olduğu gibi birbirinden bağımsız olarak evrimleşmiş olması gerektiğini akla getiriyordu. Başka bir deyişle uzmanlar önceleri değişik gözlerin birbirlerinden bağımsız olarak farklı zamanlarda evrimleştiklerini düşünüyordu.

Örneğin, insan gözüyle sineklerinki arasında önemli farklar var. Tek bir merceği ve retinası olan insan gözünün aksine, sineklerin gözleri binlerce küçük sütundan oluşuyor; her biri sineğin görüş alanının küçük bir bölümünü oluşturuyor. Daha ötesi, omurgalılar ışığı, çomakçık ve koni ışık almaçları (fotoreseptör) olarak bilinen hücrelerle yakalarken, böcekler ve diğer omurgasızlar da belirgin kıvrımları olan rabdomerik ışık almaçları kullanıyor.

GÖZÜN EVRİMİ Omma3tw1

Ancak, geçtiğimiz yıllarda, uzmanlar ışık almaçlarını inşa eden genleri inceledikçe bu tür farklılıkların o kadar da önemli olmadığı anlaşıldı.

Böcek ve insan embriyoları, hücrelere, ışık almaçlarına dönüşme talimatını vermek için aynı genleri kullanıyor. Ve her iki ışık almacı türü de ışığı, opsinler olarak bilinen moleküllerle yakalıyor.

Bu bağlantılar, böceklerde, insanlarda ve daha pek çok canlıdaki ışık almaçlarının, tek bir hücreden evrimleştiğine ve sonra iki farklı hücre türüne dönüştüğüne işaret ediyor. Eğer böyleyse, bazı canlılar vücutlarında her iki türden ışık almacı da barındırıyor olabilir.

Bu düşünce 2004 te doğrulandı. Uzmanlar, toprak solucanlarının denizde yaşayan akrabaları olan Platynereis Dumerilii türü halkalı solucanların gözlerinde rabdomerik ışık almaçları, minik beyinlerinde ise içsel saatlerini ayarlamak amacıyla ışık almak için kullanılan çomakçık ve koni ışık almaçları saklı bulunduğunu ortaya çıkardı.



GÖZÜN EVRİMİ Platynereisxe1

Yukarıda okuduğumuzu hatırlayalım şimdi: gözler, beynin doğrudan uzantısı. Platynereis Dumerilii'nin beyninde ne var? çomakçık ve koni ışık almaçları. Yani ışık almaçları beyinde. Evrim sırasında gözler yavaş yavaş kafanın önüne doğru gittiğinde ne olur? Gözler beynin doğrudan uzantısı olur.

Kristalinlerin de tulumluların sinir hücrelerinde oluştuğunu unutmayalım (hatırlatma: tulumlular omurgalıların ortak atası). Beynin sinir hücrelerinden evrilen çomakçık ve konili gözlerin ufak bir mütasyonla bir kristaline sahip olabilmelerinin artık ne kadar kolay olduğunu anlıyoruz. Bu kristalin daha sonra yeni ve çok kullanışlı diğer bir amaç – dış dünyayı odaklamak – için işe yarayacak ve bu organizmalara müthiş bir avantaj sağlayacak.



Yumuşakçalarda (midye, ahtapot...), eklembacaklılarda (kabuklular, böcekler...) ve omurgalılarda (insanlar, kuşlar, balıklar ...) kullanılan farklı ışık almaçları, halkalı solucanlarda ayni organizmada bulunuyor. Bu yol doğrudan ortak bir ataya gider.

Böylesi keşifler sayesinde gözün evrimine ilişkin yeni bir senaryo oluşuyor. İlk gözler, olasılıkla daha çok günümüzde tulumlular gibi küçük jelatinimsi deniz canlılarında bulunan gözlere benziyordu: ışığı algılayabilmesi ve yönünü saptayabilmesi için yeterli olan, içlerinde ışık almaçları olan oyuklar. Dahası, tulumlularda ve bizde gözlerin oluşumunu kontrol eden genler aynı ve aynı ışık algılayıcılar aynı moleküllerle (opsinler) çalışıyor.

Evrim sırasında, bu temel genler daha karmaşık gözlerin yapımını da kontrol etti ve sonuçta gözler ışığın görüntüye dönüşmesini sağlayan merceklere sahip oldu.

Sonuç: Bütün gözler ışığa duyarlı tek bir almaçtan geliyor, ışığa duyarlı moleküller (opsinler) her ışık almaçları olan canlıda aynı. İlkel solucanlarda farklı işlevler için iki tür ışık almacı gelişiyor. Bu iki tür ışık almaçlarından biri böcekler aleminde kullanılıyor, öbürü omurgalılar aleminde.

Her durumda göz oluşumunu kontrol eden genler de aynı.

Evrim sırasında girilen yanlış yollarda geriye dönüş yok. Ancak yanlış bir yolda olabildiğince iyice doğru gidiliyor.

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:30

"Mükemmel göz" yarışması.

Kazanan: kabuklulardan mantis-shrimp, veya crevette-mente, veya peygamberdevesi-karidesi (kelime kelime çevirisi bu, ne yapayım).





GÖZÜN EVRİMİ Mantisshrimp2dr4

40 cm'ye varabilen bu «karides» in gözleri dünyanın harikalarından.

Davranışlarını da okuyunca, kendisi de dünya harikalarından.

Gözleri: bileşik gözlerden, her gözde 10,000 gözcük var.

Kızıl ötesi ve mor ötesi ışıkları da görüyor. Bazı türlerde çeşitli renkleri ayırdedebilen 12 değişik almaç (bizde 4) ve bizde olmayan 4 çeşit polarize ışığı gören almaçlar da var (etti 16), İki göz de ayrı ayrı çalışabiliyor, aks'ının etrafında dönebiliyor, ve birbirinden bağımsız olarak derinliği algılayabiliyor (bizde 2 gözün beraber çalışması gerekli). Dünyanın bilinen en karmaşık renkli görme organları.

Bunların avları ufak, çoğunlukla saydam, hızlı yüzen canlılar. Bu gözler bu ortamda yaşayan bir avcı için gerekli olduğundan bu kadar gelişmiş.

Müthiş bir avcı. Kıskaçlarının saniyede 23m (evet metre) lik bir hızı var (ses hızının 15te biri). 2 cm'lik bir vuruşu saniyenin binde birinde yapabiliyor demek bu. Öyle ki hızdan suyun içinde kavitasyon (hava kabarcıkları) oluşuyor. Avlarının hiç bir şansı yok. Bir tanesi 1998de bir akvaryumun 8mm lik camını kırmış. Tek başına ayrı bir akvaryuma alıp adını Tyson koymuşlar.

Dalgıçların bunlara koyduğu bir isim de ne olduklarını belli ediyor: "başparmak doğrayıcı"!!!!!

Kendi aralarındaki ilişki de okumaya değer:

Komşularını tanıyorlar, eşlerine kur yaparken fosfor gibi parlıyorlar, bazı türler 20 yıl aynı eşle, aynı delikte yaşıyor, yumurtlarıyla ortaklaşa ilgileniyorlar... Öyle 4 eş, cariye mariye almak yok. Tek eşli.

Müthiş, müthiş.

GÖZÜN EVRİMİ Mantisshrimppy0

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:31

İlk gözler. Gözümüzdeki kamçılılar.

Bir şey araştırılırken en önemli nokta "sorunun doğru sorulması". Soru doğru sorulursa, iş çok kolay. Bu demek ki, soru sormadan önce de insan düşünmeli.

Tüm canlılar için ışığın çok büyük önemi var. Okyanus dibindeki sıcak su kaynaklarını ve bazı mağaralarda kimyasal enerjiyi kullanarak yaşayan canlıları saymazsak, enerji güneş ışığından geliyor. İlkel dünyada, ışık olan yerlerde tek ve çok hücreli yosunlar büyüyor. Onları bulmak ve otlanmak için tek ve çok hücreli hayvanların da ışığa doğru gitmeleri lazım.

İlkel hayvanlarda sinir sistemi yok, veya çok önemsiz. Bu demek ki sinir sistemi oluşmadan da ışık almaçlarının oluşabilmesi ve kullanılması lazım.

Bu düşüncede önemli olan 2 öğe var: ışığa duyarlılık ve hareket.
Başka bir deyişle, ilkel organizmalarda ışığa duyarlılıkla hareket mekanizmalarının yakın ilişkilerinin olması gerekiyor.

soru:
İlk ışık almaçlarının işlevi ne idi?
cevap:
Işığa doğru gitmek, veya ışıktan kaçmak.

İlkel canlılar için bu çok önemli. Enerjisini güneşten aldığı ışıkla üreten, klorofil taşıyan canlılar için, ışığa gitmek beslenmek demek. Otçullar için ışığa doğru gitmek, yiyeceğin bol olduğu yere gitmek demek. Korumasız bir larva için de ışıktan kaçmak, kuytu bir yere saklanabilmek demek. Yönünü ışık almaçları ile belirleyen bir canlı, ötekilere göre büyük bir avantaj yakalıyor.

Işık almaçlarının ilk işlevi: ışığın yönüne göre hareket.

soru:
Işığa göre hareket etmek için ne gerekiyor?
cevap:
Hareketi sağlayan öğelerin ışığa duyarlı bir öğe tarafından kontrol edilmesi.

Hareket tek hücrelilerde kamçı veya kıllar tarafından sağlanıyor.

Tek hücreliden bir örnek: Euglena

GÖZÜN EVRİMİ Euglenaeng0jf



Burada ışık almacının yapısı çok basit: ışığı geçirmeyen (bize renkli görünen) bir boyalı nokta.Hemen arkasında ışığa duyarlı bir bölge.Bu yapının işlevi, ışığın yönünü belirlemek. Boyalı noktanın gölgesi ışığa duyarlı bölgenin üstüne düşünce ışığın yönü belli oluyor.Ve bu iki öğe, hemen kamçının dibinde. yani kamçının hareketini kontrol eden yerde.

Kısaca, ışığın yönü doğrudan doğruya kamçının çalışmasına etki ediyor.İşte ışığın yönüne göre hareketi sağlayan çok basit bir düzenek.Ne sinir sistemi, ne beyin gerektiriyor. Çok basit bir kontrol mekanizması.

İlkel çok hücrelilere geçelim.

Burada da aynı şey.İlkel çok hücrelilerden denizanalarının larvaları arasında sinir sistemi olamayan ve yüzme yönü ışığa duyarlı kamçılı hücreler tarafından kontrol edilenler var. Burada kamçılar, hareketi sağlama değil, dümen işlevini üstlenmiş.

GÖZÜN EVRİMİ Jheredesi027f10ht3gm



Bütün ışık almaçlarının ortak olan bir özelliği var. Işığa duyarlı molekül olan Rhodopsin, hücre zarında. Işığa duyarlılığın artması, bu molekül sayısının çoğalması ile oluyor. Bu da hücre zarının büyümesi ile, yani, hücre yüzeyinin büyümesi ile oluyor. Bütün ışığa duyarlı gücrelerde bu oluşum var. Hücre zarı kıvrım kıvrım olmuş, yani Rhodopsinin olduğu hücre yüzeyi büyümüş.

Aşağıda bu hücre tiplerinden örnekler. Kamçı kalıntılarına dikkatinizi çekerim

GÖZÜN EVRİMİ Receptordivlg8ua

Omurgalı gözlerindeki ışığa duyarlı hücreler.

Omurgalı (ve tabii insan) gözlerinde de ışığa duyarlı hücreler (çomakçık ve koniler) kirpiksi hücre tipinde. Aşağıdaki resim bir omurgalı gözündeki ışığa duyarlı çomakçık hücresinin kesiti. Işığa duyarlı bölgenin hemen dibinde, tek hücrelilerde suyu itip hareketi sağlayan kamçının eksiksiz bir kalıntısı var (cillium) ...

GÖZÜN EVRİMİ Eyerodstructure4wk

Senin, benim, onun....gözlerimizdeki ışığa duyarlı hücrelerde, ilkel atalarımızın ışığa doğru gitmelerini sağlayan kamçıların kalıntıları var. Neye yaradıkları belli olmayan, belki de artık hiçbir işe yaramayan kamçı kalıntıları.

Ne dersiniz, Evrim kuramına saçmalık denebilir mi?

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından gezgin 19.07.10 2:32

Gözler, Evrimin doğaçlamaları.

Göz, hayvanlar aleminde her yerde var gibi. Işık almacı olan tek hücreli bile var.


GÖZÜN EVRİMİ Euglenawg0

GÖZÜN EVRİMİ Eyecatrn1

GÖZÜN EVRİMİ Eyeflyws6

GÖZÜN EVRİMİ Eyemidyexl7

GÖZÜN EVRİMİ Eyesnakesu9

GÖZÜN EVRİMİ Eyebughb7

GÖZÜN EVRİMİ Eyefrogvz0

GÖZÜN EVRİMİ Eyeoctopusnp5

gezgin
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

GÖZÜN EVRİMİ Empty Geri: GÖZÜN EVRİMİ

Mesaj tarafından antiateist 23.07.10 22:41

ooo gezgin nasılsın. Neler yapıyorsun görüşmeyeli.

Bakıyorumda yine aynı konuları vermişsin.

Yanılmıyorsam aşağıdaki alıntıyı ateist forumda seninle tartışmıştık.

Smile

Hatta şurayada yazmıştık:

http://sites.google.com/site/islamidusunce/antiateist

tarihe bakıyorumda 4 yıl geçmiş.

Yuh be Smile zaman nasıl su gibi akıyor dimi.
gezgin demiş ki:
İlk gözler. Gözümüzdeki kamçılılar.


Omurgalı (ve tabii insan) gözlerinde de ışığa duyarlı hücreler (çomakçık ve koniler) kirpiksi hücre tipinde. Aşağıdaki resim bir omurgalı gözündeki ışığa duyarlı çomakçık hücresinin kesiti. Işığa duyarlı bölgenin hemen dibinde, tek hücrelilerde suyu itip hareketi sağlayan kamçının eksiksiz bir kalıntısı var (cillium) ...

GÖZÜN EVRİMİ Eyerodstructure4wk

Senin, benim, onun....gözlerimizdeki ışığa duyarlı hücrelerde, ilkel atalarımızın ışığa doğru gitmelerini sağlayan kamçıların kalıntıları var. Neye yaradıkları belli olmayan, belki de artık hiçbir işe yaramayan kamçı kalıntıları.

Ne dersiniz, Evrim kuramına saçmalık denebilir mi?
Smile
antiateist
antiateist

Mesaj Sayısı : 11
Kayıt tarihi : 23/07/10

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz